Buna göre;
Döviz nakit varlığı 15 milyon liradan fazla olan ve toplam aktiflerin veya yıllık satışların %10'unu aşan bir şirket yeni lira kredisi alamaz.
BDDK açıklamasının ardından lira hızlı bir şekilde güçlendi. Faiz konusundaki tutum oldukça net olduğu için ekonomi yönetimi, Merkez Bankası ve BDDK üçgeninde düzenlemeler ana politika dışında ve sistemi zorlayan bir şekilde yapılmaya devam ediliyor. Buradaki temel perspektif de “gereksiz” görülen veya spekülatif amaçlı yapılan döviz talebini tırpanlamak. Bu kapsamda da şirketler döviz tevdiat hesaplarını bozdurmaya ve döviz almamaya, TL’ye dönmeye yönelik olarak yönlendirilmek isteniyor. Bu düzenlemede de kredi kullanımı şartlarını sağlamak “ihtiyaç fazlası döviz tutuyorsa” bir şirket için mümkün olmayacağından dolayı döviz fazlası olan veya dövizle biraz fazla işlem yapmak zorunda olan şirketler açısından işler zorlaşıyor. Şirketler eğer belirtilen eşik ve oranın üzerindeki dövizini bozmazsa veya belirtilen sınırların üzerine çıkacak şekilde döviz alırsa kredi kullanamayacak.
Şirketler açısından ciddi anlamda düşük bir finansman imkanı vardı ve bu ucuz finansmanla borçlanıp, döviz alarak bir varlık ivmelenmesi sağlanma fırsatı vardı. Şimdi ise şirketler açısından cari faiz oranlarından krediyle borçlanıp üretim yapmak da risk haline geldi. Sınırlamalar şirketlerin yatırım, üretim ve risk alma iştahını azaltacaktır. Dövize yönelik önlemler de ihtiyaç görüldükçe sertleştirildiği için bir anlamda belirsizlik yaratıyor. Önlem niteliğindeki kararların ardından, bir şekilde döviz talebi tekrar yaratıldığından, o talebin kısıtlanması anlamında daha sert nitelikte TL’ye değer kazandırıcı ve döviz aleyhine olan kararlar da alınmaya devam edilebiliyor. Genelde her hafta gelen bu tip kural değişiklikleri de şirketleri döviz bozdurmaya teşvik etmeyi amaçlıyor, ancak kredilere hem akış hem de maliyet anlamında etkileri olacak ve koşulların sıkılaşmasına neden olacaktır. Şirketler ya kredi kullanabilmek için döviz satacak veya talep etmeyecek, bir başka ihtimal olarak da kredi kullanma eğilimlerini azaltacaklardır, ki bu bir miktar ekonomik yavaşlamanın da önünü açabilecek bir etki getirebilir.
Şirketler faaliyetlerinden döviz bazlı gelir elde ettiği veya ticari faaliyeti icabı döviz kullanmak durumunda olduğundan dolayı, döviz kısıtı anlamında %10’luk bir marj belirlenmiş. Ancak temelde şöyle de bir sorun var: Döviz fazlası olmasa bile ithalat yapan veya yoğun döviz cinsinden maliyeti olması itibariyle hedge amaçlı kur işlemleri yapan şirketler açısından da problem olabilir. Bugün TCMB Başkanı Sn. Şahap Kavcıoğlu da ihracatçılarla görüşme gerçekleştirmişti, burada selektif kredi politikasının kararlı şekilde uygulanacağı anlaşılıyor. Eximbank’ın reeskont kredilerinin temel mantığı da benzer bir yöne oturtulduğu gibi ihracatçıların gelirlerinin bir kısmını Merkez Bankası’na bağlaması kuralında bir geri adım atılacak gibi görünmüyor.
Döviz kurları anlamında kaçınılmaz olarak etkiler elbette olacaktır. Kurların bir süre veya bir miktar düştüğünü görebiliriz. Döviz işlemlerine bir anlamda sınırlama getirilmesi anlamında düzenlemelerin aşamalarının ilerletilmesi daha sert önlemleri de getirebilir. Enflasyon konusu problematik ve faizler konusunda da artırmama konusunda net bir kararlılık var. Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Nureddin Nebati’nin hafta içi yaptığı açıklamalarda “enflasyonda mücadele önceliği ve döviz kurunun enflasyon üzerindeki baskısının azalacağı” değerlendirmeleri çerçevesinde, enflasyon üzerinde olumsuz etki yaratacak her türlü unsurun idari kararlarla kontrol altına alınması çalışmaları devam ettirilebilir. Olağanüstü ekonomik koşullar da elbette buna neden oluyor; küresel enflasyon problemi, jeopolitik sorunlar ve Türkiye’nin kendi ekonomi politikaları da bu koşulların ana elemanları.
Kaynak:Tera Yatırım-Enver Erkan
Hibya Haber Ajansı