Hürriyet Ankara’nın, “Ankademi: Şehir ve üniversite” sayfalarında bu hafta Bilkent Üniversitesi’ndeyiz. Hürriyet Ankara Haber Koordinatörü Deniz Gürel ve Doç. Dr. Savaş Zafer Şahin, gazetimiz ekibiyle birlikte Bilkent Üniversitesi’nde ‘Ankara’yı ve Bilkent’i konuştu. “Türkiye’deki üniversitelerde araştırma kültürünün gelişmesinde liderlik yaptık” diyen Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar, “Ankara’nın, Türkiye’nin en iyisi olalım değil, dünyanın en iyisi olalım hedefimiz var” diye konuştu. “Bugün sizin gibi büyük bir medya kuruluşuyla kent ve üniversite ilişkisini burada konuşmak bizim için gurur verici bir şey” ifadesiyle sözlerine başlayan Rektör Atalar, şunları söyledi:
YAPTIKLARIMIZ TÜRKİYE’YE ÖRNEK OLDU
Bilkent Üniversitesi Türkiye’nin ilk vakıf üniversitesi olarak 1984 yılında kuruldu. İlk öğrencilerini 1986 yılında aldı. İlk öğrencilerimizi almamızdan bu yana 31 yıl geçti. Kurulduğu günden itibaren Türk eğitim sisteminde önemli değişikliklere öncülük yapmış bir üniversite olduk. Türkiye’deki üniversitelerde araştırma kültürünün gelişmesinde liderlik yaptık. Birçok iyi üniversitelerde uygulanan sistemleri Türkiye’ye getirmede öncülük ettik ve örnek olduk. Sadece Ankara’da değil tüm Türkiye’de birçok üniversite bizi birçok konuda takip etti. Akademik tarafta hocaların araştırma yapmaları gerektiği ve ancak bu şekilde yükselebilecekleri bir sistemi Türkiye’de ilk uygulayan üniversiteyiz. Bu da zaman için de tüm üniversitelere yayıldı. Bunda kurucumuz İhsan Doğramacı’nın büyük yön göstermesi etkili oldu. Ardından öğrenci odaklı bir eğitim sistemi kurulmasına da öncülük yaptık. İlk kurulduğu yıldan bu yana öğrencilerimizin hocaları derslerde değerlendirdiği bir sistem kurduk. Bu da yine Türkiye’de birçok üniversiteye örnek oldu. Öğrencilere daha iyi bir eğitim vermenin en önemli görevi olduğunu düşündüğümüz için öğrenci odaklı olma konusunda devamlı gayret sarf ediyoruz. Üniversitelerin üç önemli görevi var; araştırma, eğitim, çevresine ve şehrine katkıda bulunmak. İlk iki konuda Türkiye’de öncülük yaptığımızı düşünüyoruz. Şehre katkı konusunda iyi şeyler yapıyoruz. Bunun çok reklamını da yapmıyoruz. Bugün sizin gibi büyük bir medya kuruluşuyla bunu burada konuşmak da bizim için gurur verici bir şey.
KÜTÜPHANE ŞEHİR HAYATINDA ÖNEMLİ OLMALI
Üniversitemizin kütüphanesi birçok kişi tarafından Türkiye’nin en iyi kütüphanesi olarak biliniyor. Uzun yıllar kütüphanemizi herkese açtık. Fakat maalesef son bir yıldır güvenlik sıkıntılarından dolayı daha kontrollü kısıtlı bir gruba hizmete açıyoruz. Eskiden kapıdan geçen birisi gelip kütüphanemize girebiliyordu. Kütüphanelerin şehir hayatında çok önemli yeri olması gerektiğini düşünüyoruz. Maalesef ülkemizde kütüphane kültürü çok gelişmiş değil. Gelişmiş ülkelerde bir ufak kasabaya gitseniz oranın kütüphanesinin bir sosyal merkez, insanların gelip kitap okudukları, bir şey öğrendikleri bir yer olduğunu görüyoruz. Biz de Bilkent üniversitesi olarak bu konu üzerinde epey gayret gösterdik. Şu anda üniversitemizin kütüphanesi kendi öğrencilerimiz için özellikle önemli bir mekân. Oraya girince öğrencilerin canı ders çalışmak istiyor. Her yerde çalışıyorlar ama orası ayrı bir yer. Ankara’da özel odası olan özel çalışma masası olup güzel mekânlara sahip olan öğrencilerimiz bile buraya ders çalışmaya geliyor.
YENİ FAZIL SAY’LAR YETİŞTİRME MİSYONU
Dünyada pek az üniversitede olan bir senfoni orkestramız var. Bu senfoni orkestrası her hafta neredeyse dünyanın çok önemli müzisyenlerini davet ediyor. Öğrenci orkestramız ayrı. Yine Yaptığımız işin en iyisini yapmak her zaman ki amacımız olduğu için Türkiye’nin en iyi olduğunu iddia edebileceğimiz bir orkestramız var. Orkestramız Ankara’nın kültür yaşamına çok önemli bir katkı sunuyor. Bir sene içinde 45 civarında konser veriyoruz. Gençlere müzik sevgisini aşılatmak onlara biraz bir şeyler çalmasını öğretmek için hafta sonları bir erken müzik eğitim programımız var. İleri ülkelerde hemen hemen her öğrenci bir şey çalar. Liseye, ortaokula, ilkokula giden bir öğrenci muhakkak bir aletle tanışır. Nota okumayı ve çok müthiş bir virtüöz olmasa da bir şeyler çalmayı öğrenir. Biz de müzik sınavı üniversite sınavında olmadığı için pek nadirdir. Bu da Ankara’nın kültür hayatına bir katkımız; her hafta sonu müzik fakültemiz 300-400 çocuğa ilk önce nota okumayı öğretiyor, sonra müzik aletini kullanmayı ve ilerletmeyi öğretiyor. Önümüzde de büyük bir kuyruk var. Kurucumuzun bize hediye ettiği müzik fakültemizde çok önemli mikanlar var. Müzik fakültemizin binasında her biri ses izolasyonlu ufak ufak çalışma odaları var ve her birinde toplamda 100 tane piyanomuz var. Türkiye’de başka yerde olduğunu zannetmiyorum. Ve bir tane de ful time çalışan piyano akortçumuz var. 24 saat adamcağız piyanoları akort ediyor. Bu kampüsün içinde üç tane de okul var. Bir tanesi müzikle ilgili konservatuar. Bu da Türkiye’de tek okul. İlkokuldan başlayıp öğrencilere konservatuar eğitimi veren Türkiye’nin tek okulu bu kampüsün içinde. Türkiye’ye yeni virtüözler yeni İdil Biret’ler, Fazıl Say’lar yetiştirme misyonumuzun bir parçası.
BİLKENT’İN TRAFİK SİSTEMİ ANKARA’YA MODEL
Türkiye’nin önemli sorunlardan birisi trafik. Trafikte kaybettiğimiz insan sayısı terörden daha fazla. Trafik terörü var. Bu trafik terörünün oluşmasındaki en önemli şey insanların birbirine saygı göstermeyi öğrenmemeleri. Bizim üniversiteye gelirken görülüyor bu kampüste yayalar için geçiş üstünlüğü vardır uymayanı görürseniz haber verin diyen levhalarımız var. Orada bir de şikayet için telefon numarası var. Dışarıdan veya içeriden herkesin uyması gereken kural. Üniversitenin içinde bir trafik komitemiz var ve kurallara uymayanlara ceza veriyoruz. Hukuken para cezası verme yetkimiz yok ama ceza puanı sistemi var. Ceza puanı belli bir kotayı aşınca kampüse giremiyorlar. Giremeyince tekrar girebilmeleri için kursa gitmeleri lazım. Kursa gidiyorlar tekrar sıfırlanıyor ve tekrar giriyorlar. Buna sadece bizim öğrencilerimiz ve akademisyenler değil Ankara’nın taksi şoförleri de buraya gelince uymak durumunda. Zaten öğrenmek zorunda kaldılar. Ceza puanını aşarlarsa onları da içeri almıyoruz aşarlarsa müşterisiyle geliyor kapıda bırakmak zorunda kalıyorlar. Sen bizim kurallarımıza uymuyorsun diyoruz müşterisine de rezil oluyor. Mesela kampüste yaya geçitlerinde yaya adımını attığı anda araba duracak. Taksicilere şoförlere bu kurallarımızı öğretince Ankara’ya da yayılacağını düşünüyoruz. Türkiye’nin ilk yaya öncelikli kampüsü Bilkent aslında. Bunların hepsini biz başlattık birçok üniversite bizden sonra uygulamaya başladı. Bazı üniversitelerde yavaş trafik var ama yaya önceliği var mı bilmiyoruz. Yaya öncelikli trafiği Ankara’ya öğretebilirsek Ankara daha medeni bir şehir olur. En azından bizim kampüsümüze gelen taksiler de görüyoruz. Hemen hemen birçok taksi de buraya geliyor böyle bir şey olduğunu görüp öğreniyor. Bunun kente büyük bir faydamız olduğunu düşünüyoruz.
20 ŞİRKETİMİZ 20 BİN ÇALIŞANIMIZ VAR
İleri ülkelerde ortaokul lise çağlarında öğretilen bir kültür vardır. Bu da karşılık beklemeden bir şeyleri yapma ve karşılığında zevk alma kültürü. İhtiyacı olanlara yardım etme gibi. Lise ve ilkokul çağlarında öğrencilere bu kültürün öğretilmesi lazım. Ama bizim ülkemizde liselerde böyle bir dersimiz yok. Bizim kendi lisemizde ise var. Okullardaki bu projelere üniversitede de Toplumsal Duyarlılık Projeleri (TDP) diyoruz. Öğrencilerimiz karşılık beklemeden karşılığında bir ders kredisi filan almadan sevdikleri için zevk aldıkları için projeler yapıyorlar. Bunları Ankara’ya olan önemli katkılarımızdan biri olarak görüyoruz. Kentsel Tasarım ve Çevre Peyzaj Mimarisi bölümümüz var. Bölümümüzün de zaman zaman Ankara Belediyesi ile işbirlikleri oluyor. Ankara’yı daha güzel bir mekan haline getirmek için çalışmalar yapılıyor. Bu konuda mezunlarını yetiştirmenin yanında öğrencilerimiz ve hocalarımız birlikte projeler yaparak Ankara’yı daha iyi bir mekân yapmak üzere çalışıyorlar. Üniversitemizin Türkiye’de başka bir vakıf üniversitesinde olmayan başka bir özelliği var. Üniversitemizin 20 tane şirketi var ve bu başka vakıf üniversitesinde yok. Başka örnekleri olarak bir holding üniversite kuruyor. Holdingin çok şirketi olabiliyor isimlerini devam ettirmek için bir de vakıf üniversitesi kurabiliyor. Bizimkisi ise tam tersi. Biz de üniversite en tepede. Üniversitenin yüzde yüz sahibi olduğu şirketler var. Bu şirketlerin de her biri kendi alanında Türkiye’nin lider şirketleri. Bu konuda önemli bir istihdam sağlıyoruz. Sadece üniversitenin yüzde yüz sahibi olduğu şirketlerde istihdam ettiği insan sayısı 20 bin kişi. 20 bin aileye bir şekilde ulaşıyoruz.