“Ankademi: Şehir ve üniversite” buluşmaları ses getirmeye devam ediyor. Ankara, Hacettepe, Gazi, ODTÜ, Bilkent, Ankara Yıldırım Beyazıt, Atılım ve TED üniversitelerinin ardından bu hafta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’ne (TOBB ETÜ) konuk olduk. Hürriyet Ankara Haber Koordinatörü Deniz Gürel ve Doç. Dr. Savaş Zafer Şahin, gazetemiz ekibiyle birlikte TOBB ETÜ Rektörü Prof. Dr. Adem Şahin, üniversite üst yönetimi ve bilim insanlarıyla kent-üniversite ilişkisini ele aldı. “Böyle bir proje için sizlere de teşekkür ediyorum, umarız amacına ulaşır” diyen Rektör Adem Şahin, TOBB ETÜ’nün bulunduğu lokasyona büyük değer kattığına dikkat çekerek şunları söyledi:
KÜÇÜK VE KALİTELİ OLMA HEDEFİ
Burası Türkiye’de iş dünyasının çatı örgütü olan yaklaşık 1.5 milyon üyesi olan Türkiye Odalar Borsalar Birliği’nin (TOBB) üniversite iş dünyası ilişkilerini en üst seviyede tutmak maksadıyla kurduğu bir vakıf üniversitesi. Kanunu 2013 yılında çıkmış, 2004 yılında da ilk öğrencilerini kabul etmiş. Bu yıl 9. mezunlarımızı verdik. Sayısal olarak bakıldığında Ankara’nın en küçük üniversitelerinden birisiyiz. Belki de sayısal anlamda en küçük üniversitesiyiz. Yüksek lisans, doktora öğrencileri dahil 6 bin civarında öğrencimiz var. Bunun 5 bin 200’ü lisans, 650 civarında yüksek lisans, 160 civarında doktora öğrencisi. Kaliteli eğitim yapmak, kaliteli öğrenci almak adına belirlediğimiz bilinçli bir yol. Bu bizim felsefemiz. Kendi tercihimiz. Küçük ve kaliteli olmak gibi bir hedefimiz var. Ankara’nın merkezindeyiz ama yakın zamana kadar baktığınızda esasında şehrin çok uzağında duran ama şehirle çok entegre olmamış bir bölgedeydik. Bundan 1-2 sene öncesine kadar baktığınızda Armada’ya yürüme mesafesindeyiz, Beşevler’e yürüme mesafesindeyiz ama hiç bir toplu ulaşım aracının geçmediği öğrencinin kendisini şehir hayatına entegre etmek istediğinde edemeyeceği bir uzak bir yerdeyiz. Ankara’nın şehir olarak bize katkısının yanında bu bölgenin gelişmesine mevki rantına çok şey kattığımızı düşünüyoruz.
ANKARA’NIN EN PAHALI ARSALARI
Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi buraya gelmeden önce bir partinin genel merkezi buraya yapılmadan önceki halinde baktığınız zaman bizim buraya kattığımız değer daha fazla idi. Şimdi burası başka bir lokasyona dönüştü. Artık çevresindeki yolları gelişti, başka bir cazibe merkezi oldu. Açıkçası Ankara’nın en pahalı arazisine, kendi öz kaynaklarıyla bir şehir üniversitesi inşa etmeye çalışan bir üniversite olmaya çalışıyoruz. Şu anda bizim bulunduğumuz arsalar Ankara’nın en pahalı arsaları. Bir iş adamı mantığıyla düşünseniz bir gayrimenkul yatırım şirketi kurmak üniversite ile uğraşmaktan daha kÂrlı olabilir. Bizim burada bulunduğumuz arazi 135 bin metrekare arazimiz var. Hastanemizin bulunduğu yere baktığınızda da 18 bin metrekare orada arsamız var. Bunu tekrar edeyim Biz esasında Ankara’nın en pahalı arsası üzerinde bir üniversite inşa etmeye çalışan bir üniversite durumundayız. Arkamızdaki vakıf güçlü bir vakıf, arkamızdaki destek güçlü bir destek. O destekle bu sorumluluk projesini adım adım daha ileriye götürmeye uğraşıyoruz. 13 yıl üniversite hayatında bir ağaç dikseniz 2.5-3 metreye ulaşabilecek bir yaştır. Üniversite tarihinde 14 yılın hiç bir anlamı yoktur. Bizim 13 yılda geldiğimiz mesafe gerçekten ciddi bir mesafedir. Artık sayısal olarak birinci beşinci gibi ifadeler kullanmak istemiyorum ama hangi açıdan hangi ölçüyle bakarsanız bakın ama bu üniversite şu anda Türkiye’deki mevcut
165 üniversite içinde hangi ölçüden bakarsanız bakın ilk 10’dadır. Daha öndedir de ihtiyatla söylüyorum.
BÖLGEYE DEĞER KATAN MARKA
Üniversitelerle ilgili değerlendirmelerin bütün gelişmiş ülkelerde top ten mantığıyla yapıldığını düşünecek olursanız burası top ten üniversitelerden birisidir. Biz bunu çok önemsiyoruz. Sonuçta burası buradan Gölbaşı’na kadar senin olsun diye tahsis edilen bir Orta Doğu Teknik Üniversitesi değil. Eskişehir Yolu’ndan Beytepe Köyü’ne kadar senin olsun denilen bir Hacettepe Üniversitesi değil. Ankara’daki istediğin binayı beğen onunla alakalı istediğin tasarrufu yapabilirsin, hangi hastaneyle istersen istediğin anlaşmayı yapabilirsin dedikleri bir üniversite değil. Tamamen öz kaynaklarla yapılan bir üniversite. O üniversitelerin o imkânlarla geldiği bir noktayla bu üniversitenin böyle bir imkanlarla geldiği noktayı ve ne kattığını o açıdan değerlendirirseniz ne kadar büyük bir iş yaptığımızı görebilirsiniz. Bu aynı zamanda bir TOBB ETÜ değerlendirmesi değil. Buna aynı zamanda yükseköğretim sektörünün kendi içindeki genel bir değerlendirmesi olarak da bakabilirsiniz. Bizim kattığımız ortada. En basitinden bizim burada öğrenci konukevlerimiz var. Öğrenci konukevlerimizin temelini attığımız zaman arkadaki sitelerdeki daire fiyatlarını tespit ettirdim. Bizim öğrenci konukevi açıldıktan sonra da tespit ettirdim normal şartlarda her bir dairenin fiyatında 150-200 bin lira ortalama artış oldu. Benim o rantı müteahhitlerle paylaşmam lazımdı bu açıdan bakarsanız. Bu bizim sayemizde oldu. Biz o yatırımı yapmasaydık öyle bir değer artışı da olmayacaktı. Bir şehir üniversitesi olarak bulunduğu bölgeye de değer katan marka haline geldik. Buradaki devlet yatırımlarından kaynaklanan trafik oluşmadan önce en azından bu yol üzerinde yürüyen insanların üniversite öğrencisi olmasını temin ettik. Hepsini bir tarafa bırakın bu yol üzerinde dolaşan öğrenciler üniversite öğrencisiydi. Bunun önemli bir şey olduğunu düşünüyorum.
BU ÜNİVERSİTENİN BİR TEMASI VAR
Bu üniversitenin ana tabelasından da gördüğünüz üzere bir teması var. Bu üniversite diyor ki; ben iyi bir teknoloji eğitimi, iyi bir mühendislik eğitimi vereceği,m iyi bir ekonomi ve iş dünyasının ihtiyacı olan diğer eğitimleri vereceğim. Biz tasarım alanıın mühendislikle birlikte düşündüğümüz için, hukuk ve diğer alanları da iş dünyasının ihtiyacı olan eğitim grubunda düşündüğümüz için iki tane esasında teması var. Tıp eğitiminde ise şu anda tıp eğitimine bütün bilim dalları bir arada çalışıyor olsa tıbba nasıl bir yeni yorum getirir, tıpla mühendislik bir araya geldiğinde nasıl bir noktaya götürülür mantığıyla bakıyoruz. Biz tıp fakültesine bir hastane yapalım yani orada insanlar sağlık hizmeti almak için koşuyor olsunlar, geliri olsun, zararını devlet karşılasın karını döner sermaye paylaşsın mantığıyla bakmıyoruz. Bizim baktığımız şu; mühendisler ve doktorlar ile diğer alanlardan katkı koyacak olanlar o sektöre ne kazandırabileceklerse o projelerle kazandırsınlar. Biz en iyi öğrencileri yetiştirelim. Biz işe daha çok eğitim tarafıyla bakıyoruz. İleride taraflar değişir kapasiteler oluşur ama görüyorsunuz sağlık sektörü hiç kimsenin çok da fazla projem var diyerek üzerine gideceği bir alan değil. 13-14 senedir Türkiye’de en çok konuşulan sektörlerden birisi sağlık. 3 bin 500 yataklı hastane yaparsanız da proje oluyor, o hastaneleri yıkmaya karar verirseniz de proje oluyor. Randevulu hasta kabul ederseniz de proje oluyor, randevusuz hasta kabul ederseniz de proje oluyor. Ne yaparsanız da proje oluyor. Öyle büyük bir alan ki ilaçları reçeteyle alırsınız derseniz de proje oluyor. Gidip barkodla alırsın derseniz de proje oluyor. Artık antibiyotikler yasak derseniz de proje oluyor. Ne derseniz proje oluyor. Sağlık sektörü benim çok üzerinde konuşabileceğim bir alan değil. Başlı başına bir derya.
AÇIK ÜNİVERSİTE OLARAK TASARLADIK
Biz bu arada ne olduk diye bakarsanız öğrenci trafiğinin dışında esasında Ankara’da üniversite ortamında yapılması arzu edilen toplantıların büyük çoğunluğuna destek veren ve ev sahibi olan bir adres haline geldik. Fiziki yeterlilik, konumumuz, yönetim anlayışımız dolayısıyla bu duruma geldik. Bir lise toplantı yapmak istiyor buyur kardeşim diyoruz. Bir meslek örgütü, sendika toplantı yapmak istiyor gel dedik. Birileri yarışma yaptı sonuçlarını açıklamak istiyor gel dedik, hep Ankara’ya açtık. Bizim şehirle üniversiteyle kurumsal ilişki kurabilecek kuruluşların tamamıyla ilişkilerimiz gelişti. Türkiye’de bir şehirde ikamet edenin üniversiteyle etkileşimi anlamındaki bir kapı henüz açma seviyesine gelebilecek olgunluğa erişmediği için o noktaya hiçbir üniversite gelemedi. Bizim üniversitemizin etrafını dolaştıysanız görmüşsünüzdür. bizim üniversitemizin etrafında tel örgüler, demir duvarlar yok. Kapısından girerken turnikeler vesaire yok. Biz bu üniversiteyi zamanında planlarken açık üniversite olarak tasarladık. Açık sistem olarak projelendirdik. Arkadaki spor kompleksimizde işletmecisi Ankaralının üyelik yaparak spor hizmeti aldığı durumdadır. O dikdörtgen ölçülerde Türkiye’nin en büyük spor salonlarından birisi olduğu söylenir. Kapalı spor salonumuz Türk Telekom’un maçlarını yaptığı daha önce TED Koleji’nin maçlarını yaptığı normal müsabakalarını yaptığı halkın o müsabakaları gelip izlediği bir durumdadır. Yani bu da spor bütünlüğü anlamında bir etkileşimdir şehirle. Ama içinden geçtiğimiz günler konjonktür gelişmeler bazı durumlar bizi şimdi artık üniversiteyi kapalı duvarların içerisine almamız gerekir mi gibi bir noktaya getirdi. Konukevinin mesela etrafında tel örgüler yoktu. İlk yaptığımız zaman. Mimarisi şehirle bütünleşik insanların gelip bahçesinde oturabileceği oradaki yeşillikten istifade edeceği şekilde dizayn edilmişti. Ama biz bir yıl dayanabildik. Bir yıl sonra 2 metre 20 santim yüksekliğindeki tel örgülerin içerisine almak sorunda kaldık.
İSTİHDAM İLİŞKİSİ DE ÇOK ÖNEMLİ
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin, iş dünyası ile ilişkileri en gelişmiş seviyede bir üniversite modeli nasıl tasarlanır diye baktıkları ve buna uygun kurdukları bir üniversite burası. Buradaki üç dönem eğitimin karşılığı şu; öğrenci ikinci üçüncü ve dördüncü sınıfta bir dönemin sigortasını okul tarafından karşılanmak üzere ve kendisi yerleştirildiği firmada bu asgari ücret yükseldikten sonra biraz düştü önceden asgari ücret miktarındaydı şimdi asgari ücretin 2/3’ü miktarında kamu kuruluşları bu ödemeleri yapamıyorlar anayasa mahkemesi Danıştay gibi normal firmaya giderse bu ücreti almak suretiyle bir yıllık iş tecrübesiyle mezun oluyor. Bunlar üzerinde yapılan istatistiklerin bize verdiği sonuç şu; bunların yaklaşık yüzde 60’ı bu ortak eğitime gittikleri firmadan iş teklifi alıyorlar. Yaklaşık yüzde 30’u da ilk iş yeri olarak o firmalara yerleşiyor. Bu istihdam ilişkisi de çok önemli. Bu üniversite bir öğretim üyesinin mesaisini üçe bölerek değerlendiriyor. Öğretim üyesinin idari görevi var mı, öğretim üyesinin ders görevi var mı, öğretim üyesinin araştırma geliştirmeye dayalı görevi var mı. Bu üç dönemden bir tanesi öğretim üyesinin araştırma geliştirme proje faaliyetlerinden kopmaması adına onun programını rahat yapabileceği şekilde düzenleniyor. Burada ek ders ücreti var diye kilometrelerce derse giren hoca modeli yok. Hoca vermesi gereken ders gününü ayarlayıp ben bu yaz ders vermeyeceğim projelerime çalışacağım ben bahar dönemi ders vermeyeceğim bunu yapabileceğim diyebiliyor. Bu kolay yapılabilir bir iş de değil. Türkiye’deki diğer üniversitelerde niye yok dediğiniz zaman bunu yapmaya çalışanlar oldu sonunda firmadan bazı yetkililerin gelip ders verdiği modele dönüştü. Bunu yapabilmek için arkanızda TOBB gibi güçlü bir desteğin olması gerekiyor. Bizden şu anda sabit ve dönemsel anlaşmalar yoluyla bizden öğrenci kabul eden kurum sayısı yaklaşık 4 bine ulaştı. Ankara’daki savunma sanayideki büyük şirketler ARGE şirketleri, Türk Traktör gibi büyük kuruluşlar ciddi sayıda öğrenci alıyor.
ANKARA RESMİ İSTANBUL SİVİL
Bunda Ankara’nın sanayi şehri olarak nitelikli dönüşümü de etkili neden oldu. Ankara eskiden bir memur kenti olarak bilinirdi. Şimdi o memur şehri ve kamu idaresinin yoğunluklu olsa da finans ayağında bir kayıp yaşanmaya başladı. Finans ayağının merkezi İstanbul oldu. Bunun yanında Ankara da sanayiden bir miktar pay almaya başladı. Şimdi mesela Ankara’nın fuar merkezine sahip olması, bir kongre ve seminer şehri olması, organize sanayi ve sanayi tesislerinin sayısının artması Ankara’da da bir nitelik dönüşümüne sebep oldu. Ama az önce konuştuğumuz İstanbul mu Ankara meselesine baktığınız zaman e kadar uğraşırsanız uğraşın Ankara resmi İstanbul sivil bir şehir. Düşünce bile orada daha sivil karşılaştırılması doğru değil. Türkiye’de üniversite öğrencisinin bir numaralı tercihi İstanbul’da okumaktır. Üniversite değil İstanbul’da okumaktır. Bir defa İstanbul bu avantajlı sebebiyle en başarılı öğrencilerin tercih ettiği şehir. Siz burada eğitim olarak o kadar kaliteli olmalısınız ki bu şehir tercihinin önüne geçebilesiniz. Ankara’nın cazibesini öyle artırmalısınız ki öğrenci o öğrenci süresinin geçici olduğunu, dolayısıyla 4-5 yıllık kalite farkı sebebiyle burayı tercih etmesi gerektiğini ve burada çok iyi yetişeceğini kabul etsin. Ankara İstanbul’a göre baktığımız zaman daha rahat bir şehir. Ama kime rahat bir şehir. Memur gibi yaşamak istiyorsanız memura rahat bir şehir. 8.30’da evden çıkarsınız 9’da işinizde olursunuz İstanbul’da böyle bir şey yok. İstanbul’da böyle bir şey olması için işyerinize yatak koymanız lazım. Türkiye’deki şehirler cazibesindeki sıralama Ankara’ya o manada yansımış durumda. Ankara’da nihayetinde eğitim kalitesi açısından en kaliteli ikinci şehri. Öğrenci tercihi noktasında değerlendiriyorum bunu. Düşünün bir çocuk üniversite tercihi yapacak, aldınız Boğaziçi’nin kampüsüne götürdünüz. Başka üniversiteleri görmek istemez ki. Boğaziçi Üniversitesi’ne giden bir adam İstanbul Boğazı’na karşı bir balkondasın sonra gel başka bir yere gitmek iste. Ama onlar sizin ne kadar kaliteli eğitim verdiğinizi fark edip hayatlarından 4-5 yıl gitmesini feda edip geleceği kazançları adına geliyorlar. O kalitede olursanız o zaman geliyorlar.