Ülkesinde kadınların özellikle dans konusunda sınırlamalara tabi olduğunu belirten Fallah, “Kadınlar İran’da sanatsal aktiviteler yaparken bayağı sınırlanıyorlar. İran’da kadınlar için hiçbir koşulda dans yok. O yüzden fark ettim ki İran’dan gitmeliydim” diye konuştu.
Ankara’ya ne zaman ve neden geldiniz?
Geçtiğimiz yıl Mayıs ayında geldim. Aslında bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine İstanbul’a gidecektim. Biliyorum ki burada kadınların çalışması İran’a göre daha kolay. Çünkü kadınlar İran’da sanatsal aktiviteler yaparken bayağı sınırlanıyorlar. İran’da kadınlar için hiçbir koşulda dans yok. 8 yıldır dansla uğraşıyorum. Klasik dans hareketleri üzerine eğitim alırken aynı zamanda teatral dans hakkında da eğitimler almaya çalışıyordum. Bu teatral dans eğitimini alırken içerisinde hem erkeklerin hem de kadınların olduğu gruplar ile tanıştım. Bu gruplar sayesinde üniversiteler de sahne alma şansı buldum. İran’da dans kelimesi yasak biz ona ‘Uyumlu hareket’ diyoruz. Tahran’da kızlardan oluşan bir dans grubumuz oldu. O kızlarla farklı faaliyetlerde bulunduk. Mesela video klip çekimi yaptık. Ama tabi hep içimizde bir korku vardı. Hep biliyorduk ki izleniyoruz. Şimdiye kadar bir şey yapmadılar ama biliyoruz ki her an bir şey yapabilirler. Hiçbir zaman devletten direk bir uyarı almadım ama kulağıma geliyordu; ‘Adın bazı listelerde var’ gibi. Beni izlediklerinin farkındayım. O yüzden fark ettim ki İran’dan gitmeliydim.
İSTANBUL TAHRAN GİBİ İNSAN ORADA KAYBOLUYOR
Başta İstanbul’u düşünürken sonra Ankara’ya geldiniz. Ankara’yı seçme nedeniniz nedir?
Çünkü kültürel anlamda burası bir merkez ve iş yapmak İstanbul’a göre daha kolay. İstanbul’da görünmen çok zor. İstanbul, Tahran gibi bir yer. Orada kayboluyor insan.
‘Kadın’ nasıl ortaya çıktı?
Aklımda hep bir kadının hikâyesi vardı. İran’da sahneye çıkarmaya çok yaklaşmıştım ama izin verilmedi. Bu aslında tek bir kadın değil ve kadınların başına gelen olaylardan oluşuyor. Dünyanın farklı yerlerindeki farklı kadınlar olabilir.
HER BÖLÜM FARKLI KADIN HİKAYESİ ANLATIYOR
Eser ne anlatıyor?
Eseri birkaç bölüme ayırdık. Her bir bölümde kadın bir önceki bölümden çok farklı, aynı kişi değil. Mesela ikinci bölümdeki kadın çok eski bir fikre dayanıyor, çok bir eski anlayışa kurban gidiyor. ‘Çocuk gelin’. Bu anlayış Türkiye, İran, Afganistan, Pakistan gibi yerlerde var. Çocuk neredeyse artık dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir şeyi yapmak zorunda kalıyor; küçük yaşta evlenmek. İkinci bölüm bir çocuk gelini anlatıyor.
Her bölümde farklı bir sorun mu anlatılıyor?
Evet. Toplam beş bölüm var. İslam’da çok büyük şiddetli bir ceza var, zina için. Bir bölüm bu cezayı anlatıyor. Kadın taşlanıyor, üstelik bu işi yapıp yapmadığından emin olunmadan. Yapmışsa bile bu kadar ağır bir ceza çekmemeli. Bir bölümde reenkarnasyonu, ölüp yeniden doğmayı bir şekilde gösteriyoruz. Dördüncü bölümde, önce İran’daki öğrencilerimle çektiğim bir videoyu projeksiyonda gösteriyorum. Burada küçük bir metin de okunuyor ve bu bölümde tüm kadınlar doğa anasına sığınıyor. Ben, bu performansta bir şekilde dünyayı oluşturan dört elementi kullandım; hava, su, toprak, ateş. Bir ateşimiz yok ama bir mum yaktık. Kadın, sanki bunlardan oluşuyor. Dünyaya gelip kendi ayakları üzerinde durup geri dönüyor.
ANKARA’DA YAŞADIĞIM HER GÜN BİR FIRSAT
İran’da çıkarmayı düşündüğü koreografi ile buradaki arasında çok fark oldu mu?
Aslında bu fikir aklıma ilk geldiği andan beri üç senedir ben sürekli üzerine bir şeyler ekliyorum. Ankara’da yaptığımız iki performans bile birbirinden farklı. Üçüncüsü de farklı olur. Koreografi anlamanda İran’dan farklılıklara tabi ki mevcut. Mesela çocuk gelin sahnesinde bir erkek görüyoruz. Orada bir erkekle dans ediyorum. O sahneyi İran’da yapamazdım. İran’da erkekle birbirimize dokunamıyoruz bile. Bunun gibi sebeplerden dolayı bir sürü şeyi anlatamazdım. Kadınlar için hareketler çok sınırlı. Mesela kadın bacaklarını çok açamaz ya da enteresan hareketler yapamaz. Bu kısıtlamalara rağmen tabi ki bir sürü insan çok güzel şeyler yapıyor ve hayat devam ediyor. Ama benim İran’dan çıkmak için bir fırsatım vardı ve ben bu fırsatı değerlendirdim. Ankara’da yaşadığım her gün benim için bir fırsat. Benim için önemli olan nerede sahne aldığım değil. Benim için önemli olan insanları etkileyebilmek. Yaratmak istediğim etki, insanların ‘Ben de bu dansı yapmak istiyorum’ demesi. Performanstan sonra gelip soru sormaları ya da bir şeyi sorgulamaları beni çok mutlu ediyor.
Ben böylece anlıyorum ki ilerlemişim.
Ankara’da yaptığımız iki temsil sonrası izleyicinin tepkisi nasıl oldu?
Mesela biz bir yerde sahne aldık ve bizim tekrar sahne alınmamız istendi. Biz çok küçük ve daha tanınmamış bir grubuz. Çok bir maddi desteğimiz de yok. Irena Kırcalı ve Artevent bizim yapımcımız ve tüm maddi geliri karışılıyorlar.
TÜRKİYE’DE KADINLARDA CESARET EKSİK
Türkiye’de geçirdiğimiz bir yıl boyunca kadının yeri ve sorunları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çok fazla dışarı çıkmadığım için bu soruya tam olarak hakim değilim. Burada benim çalıştığım kadınların yaş grubu 20-30. Benim çalıştığım kadınlarda şöyle bir sorun var; fırsatlarının kıymetini bilmiyorlar. Mesela ben Instagram’da paylaştım; ‘Benimle çalışırsanız ben sizi sahneye çıkarmak istiyorum’ diye. Bir sürü insan bunu gördü ama buna rağmen cesaretleri yoktu, korktular. Ben hep kendi gördüğüm kadarıyla söylüyorum, daha derine inip herkesle tanışma fırsatım olmadı ama benim ve kendi çevremde gördüğüm, kadınlarda cesaretin eksik olması. Ben de İran’da bir sürü şey yaşayıp eşyalarımı bırakıp geldim. Benim de çok bağlılıklarım vardı ama hepsini bırakıp bir fırsattan yararlanmak için buraya geldim. Buradakiler, yeni şeyleri denemek için o kadar cesur olamıyorlar. Bir sanatçı olarak, cesaret edip kendini göstermen gerekiyor, bu sanatın doğasında var. Benim de amacım buradaki kızlara cesaret vermek, onları sahne üzerine çıkarmak.