KÜLTÜRÜMÜZÜN arkaik yapısındaki dinamik unsurların, günümüz toplumsal ilişkilerinin geleceğini şekillendiren boyutuna yeniden bakmak...
Dünden bugüne kalan saklı imgelerin kabuğunu soyarak yeni sanatsal gerçeklikler kuran kimi sanatçılar, böylesi bir yönelimi yansıtıyorlar yapıtlarında. Ressam Fevzi Karakoç böyle bir sanatçı.
Unuttuğumuz uzaklara yolcu bir ressam. Estetik bilincinin sınırlarını, yeniyi arayarak genişletirken dünün kültür kalıtlarına dönüyor yüzünü. Yaşadığı sınırsız arayışta, akıp giden zaman hep aynı iklimden geçiyor. Her şey aynı iklimde başlıyor onun resimlerinde. Uzamdaki boşluğu insanla ve atla tanımlayan figürler, aynı iklimde soluklanıyor.
Erişilmez uzakları atla yakınlaştıran, kendi yükünü atla uzağa taşıyan insanın serüveni sarmalıyor resimlerindeki yüzeyi.
Unutulmuş sözcükler
Eskil zamanların imgelerini, unutulmuş sözcüklere yeni anlamlar yükleyen bir ozanın titizliğiyle yüklüyor yapıtlarına. Eski yazıtların, yontuların tozunu siliyor önce. Çok uzaklara bakarak toplumsal belleğimizi, efsaneleri sorguluyor. En uzaklardaki yüzümüzü, düşlerimizi yüzleştiriyor bizimle.
Yıllar önce Karakoç’un resimlerini okuyan Murathan Mungan, “Hem bir başlarına tarihleri var, hem topluca okunmalarından bir tarih ortaya çıkıyor. Bulunmuş tabletler gibiler; yan yana sıralanmaları ve okunmaları gerekiyor. Topluca okunmaları... Bunun için buradalar. Hem kendi içinde hem de birbirleriyle olmalarından, birbirlerini izlemelerinden ortaya çıkan hikayenin katettiği süreçten okunmaları” diyordu.
Ben de bugüne kadar okuduğum Fevzi Karakoç resimlerinde, hep birbirini bütünleyen buluntuların gizemini yaşadım. Eski zaman masallarından gün ışığı düşüyor her bir resmine. Her resmindeki masal iklimi bir diğeriyle dolaşık... İnsanın yaşamla, geçmişiyle ilişkisindeki bastırılmış saklı tutsaklığı çevreleyen bir iklimde şekilleniyor her bir resim. Eski metoforların döngüsünde bir duruş var figürlerinde. Tekil olanın ekseninde, bir döngü şekillendiriyor figürleri. Çoğulun içinde sesini yitirmiş ve en eski yalnızlığını hiç unutmayan susuk duruşlu figürler, yalın bir fondan öne doğru yontusal bir devinimle sıçrıyorlar.
Gizli tarihteki kodlar
Bu yalınlık ve figürlerin tekilliği belki de kirletildiğimiz yaşam süreçlerinden arınmayı okutuyor bize. Yalın, tekil duruşların sancısı, yüzeyde oluşan girdap hep dibe çekiyor bizi. Karakoç’un resimlerindeki atlar ve insanlar, step ıssızlığında bir büyük yalnızlığı yaşıyorlar. Ortak bir serüvenin sarmallaştırdığı toplumsal bilinçaltımızın gizli tarihindeki kodlandıkları yerdeler hep. Ama tekiller... İlle de tekilleşme sürecinin anlam evrenini sorguluyor Karakoç. Resimlerindeki genel izlek, kendini arayan ve sonunda kendine ulaşan insanın pentürel şiirleriyle örüyor iç anlamını.
Prof. Fevzi Karakoç’un “Penceremden” adlı sergisi 10 Aralık’ta açıldı Arete Sanat Galerisi’nde.