Sakarya Gaz Sahası’ndaki doğalgaz keşfi büyük yankı uyandırırken, doğalgazın iklim değişikliği üzerindeki en büyük etkisi artan sera gaza emisyonlarını azaltma potansiyeli olarak görülüyor. Kömür ve petrole oranla doğalgaz daha temiz bir seçenek olarak görülürken, keşfin Türkiye’ye iklim değişikliği konusunda da fayda sağlayabileceği belirtilmekte. 2018 yılındaki enerji kaynakları kullanım verilerine değinen Bahçeşehir Üniversitesi Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölümü Öğr. Üyesi Doç. Dr. Canan Acar, “O sene kömür ve petrol yerine sadece doğalgaz kullanılsaydı emisyonlar, yaklaşık olarak 101 milyon ton azaltılabilecekti” diyerek, doğalgaz keşfinin iklim üzerindeki olası etkisini değerlendirdi.
“YÜZDE 24 ORANINDA AZALTABİLİR”
Türkiye’nin enerji kaynağı kullanım ve sera gazı emisyonu verilerinin ciddi boyutlarda olduğunu belirten Canan Acar, “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın verilerine göre, 2018 senesinde Türkiye’nin birincil enerji kaynak kullanımı şu şekilde dağılım göstermiştir; petrol yüzde 29,2, doğal gaz yüzde 28,6, kömür yüzde 28,4. Yine 2018 sera gazı emisyonlarına baktığımızda görüyoruz ki bu emisyonların 169,19 milyon tonu kömürden, 116,92 milyon tonu petrolden ve 96,07 milyon tonu doğal gazdan gelmiştir.
Bu yakıtların aynı birim enerjiyi vermek için saldıkları emisyonlara bakarsak 1 GJ enerji vermek için doğalgaz yaklaşık 56 kg karbondioksit salarken bu miktar petrol için 73 ve kömür için de ortalama 100 kg karbondioksittir. Yani, 2018 verileriyle incelersek, o sene kömür ve petrol yerine sadece doğal gaz kullanılsaydı emisyonlar toplam olarak yaklaşık 101 milyon ton azaltılabilecekti. Bu da emisyonlarımızı neredeyse yüzde 24 oranında azaltmamız anlamına gelirdi. Türkiye’nin Paris Anlaşması çerçevesinde sera gazı emisyonlarını 2030’a kadar yüzde 21 azaltacağı taahhüdü göz önüne alındığında, petrol ve kömür yerine bulunan doğalgazın kullanılmasının ne kadar etki yapabileceği görülebilir.
TEK ÇARE SERA GAZI EMİSYONLARINI DÜŞÜRMEK
Artan sera gazı emisyonlarının iklim değişikliği üzerinde ciddi oranda etkisi olduğunu ifade eden Doç. Dr. Canan Acar, Amerikan Meteoroloji Derneği’nin yayınlamış olduğu raporu da değerlendirerek şunları söyledi; “60'tan fazla ülkeden 520 bilim insanı tarafından derlenen ve geçtiğimiz günlerde Amerikan Meteoroloji Derneği Bülteni'nde yayınlanan rapor, iklim krizinin gezegeni ve insan yaşamını nasıl etkilediğini çarpıcı bir şekilde gösteriyor. Bu rapora göre, 2019 senesinde, okyanus sıcaklığı tarihteki en yüksek 2. seviyedeydi. Deniz seviyesi 8,64 cm yükseldi, sera gazları ise son 800 bin yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Kutuplar kayıtlardaki en sıcak 2. seneyi yaşadı. Pek çok ülke sellerle boğuştu ve Avustralya, Amazon ve Sibirya'da büyük orman yangınları yaşandı. Tüm bu veriler, küresel iklimin hızla değişmeye devam ettiğini ve bizlerin acilen önlemler alması gerektiğini göstermektedir. Bu önlem de sera gazı emisyonlarımızı acilen düşürmeye başlamak olmalıdır.”
“GAZ ÇED RAPORLARI IŞIĞINDA YÜZEYE ÇIKARILMALI”
Doç. Dr. Canan Acar, doğalgazın her ne kadar sera gazı emisyonu açısından kömür ve petrole kıyasla daha temiz bir seçenek olsa da, deniz altından doğalgaz çıkarmanın getirebileceği çevresel riskler de olabileceğini söyledi. Acar, “Deniz altı kaynaklarından doğal gaz rezervlerinin çıkarılması ayrıntılı ÇED raporları ışığında titizlikle yapılmalıdır. Deniz tabanındaki doğal gazın çıkarılması sırasında, deniz ortamına gaz sızıntısı olması kaçınılmazdır.Bu gaz, kaynaktan, boru hatlarından, tankerlerden ve depolama tanklarından sızabilir veya patlamalara dahi neden olabilir.Sondaj ekipmanı arızası, boru hatlarının aşınması, insan hatası, depremler, fırtınalar, nakliye kazaları vb. nedeniyle de sızıntı ve patlamalar meydana gelebilir. Doğalgazın denize salınmasının çevresel sonuçları, özellikle kıyıya yakın yerlerde, sığ sularda veya su sirkülasyonunun yavaş olduğu bölgelerde meydana geldiğinde şiddetlidir.
En tehlikeli durumlar arasında, deniz yüzeyinde hızla buharlaşan gazın tetiklediği gaz bulutları oluşumunu ve bu gaz birikintisinin yanarak veya patlayarak 400 kilometreye kadar olan alanda yaşayan her şeyi yok edebilme potansiyelini sayabiliriz. Pek çok insan, deniz altından sızan doğal gazın sadece yüzeye çıkıp hızla buharlaşacağını düşünür, ancak aslında önemli bir kısmı suda çözünür ve deniz yaşamı için oldukça zehirlidir. Gaz balıkların vücuduna hızla nüfuz ederek solungaçlara, deriye, ve gözlere doğrudan zarar verebilir ve gaz kesesini doldurarak balığın nefes alma ve yüzmesine engel olabilir. Denizde metan gazı 0,02 - 0,05 miligram/Litre konsantrasyonlarına ulaştığında, bu gaz balıklar tarafından algılanacak ve balıklar o bölgeden uzaklaşacaktır. Bununla birlikte, balıklar 1 miligram/Litre'nin üzerindeki konsantrasyonlara maruz kalırsa, bu gaza maruz kaldıktan birkaç saniye sonra yön duygularını kaybeder ve sızıntı bölgesinden kaçamazlar. 15 - 20 dakika bu tür konsantrasyonlara maruz kalan balıklar akut zehirlenme belirtileri gösterir ve maruz kaldıktan sonra 1-2 gün içinde ölürler.Kabuklu deniz hayvanları da gaza maruz kaldığında ölmektedir. Tüm bu istenmeyen ve zararlı etkilerden korunmak için deniz altı sondaj çalışmaları sırasında detaylı ÇED analizleri yapılmalı ve bu bilgiler ışığında rezervden çıkan doğal gazın çıkarma, taşıma ve işlenmesi sırasında sızıntı, paslanma ve aşınmayı en aza indirecek önlemler alınmalıdır. Deprem ve fırtına gibi risklere karşı dayanıklı yapılar kurulmalı, ekipmanlar sürekli kontrol edilmeli ve tüm çalışanların doğal gaz konusunda eğitimlerinin sürekli yapılarak insan hatasının da en aza indirilmesi gerekir.
Hibya Haber Ajansı