Ahiliğin sadece esnaf ve sanatkar örgütü olarak değerlendirilmesinin yanlış olacağını belirten Yrd. Doç. Dr. Erkan Göksu, teşkilatın siyasi, sosyal ve askeri yönleri de olan bir yapıya sahip olduğunu söyledi. Göksu, Bir görüşe göre “kardeşim”, bir görüşe göre de “eli açık, cömert” anlamını taşıyan Ahiliğin, Türk-İslam medeniyetinin en önemli müesseselerinden birini oluşturduğunu ifade ederek, Anadolu Selçukluları döneminde ortaya çıkan Ahiliğin Osmanlı döneminde yaygınlaştığını kaydetti.
Ahlak ve insaflılık
Ahilerin sanat ve meslek sahibi oldukları ve teşkilatın da meslek örgütü olduğunu dile getiren Göksu, Ahiliğin aynı zamanda çok derin dini, tasavvufi ve felsefi bir düşünceye, çok köklü bir kültürel temele ve çok sağlam bir sosyal teşkilata sahip olduğunu söyledi. Göksu, Ahilik teşkilatı kuruluşunun Anadolu’ya göç eden sanat ve meslek erbabına yardımcı olmak, yerli sanatkarlarla rekabet edebilmek, sanat ve ticaretlerinde tutunabilmeleri için malın kalitesini korumak, üretimi ihtiyaca göre hazırlamak, sanat ve meslek sahiplerini ahlaklı ve insaflı yetiştirmek ve ihtiyaç içinde bulunanlara yardım etmek gibi amaçlar taşıdığını ifade etti.
Ankara’yı yönettiler
Göksu, Ahilerin meslek örgütü olmasının yanı sıra Anadolu’da iktidar boşluğunun yaşandığı Moğol istilası döneminde bulundukları şehri savunan güçler arasında yer aldıklarını bunun örneklerinin de Ankara’da görülebileceğini söyledi. Göksu, o günlerde Ankara Ahilerinin şehirdeki otorite boşluğunun anarşiye dönmesine müsaade etmediklerini ve kenti bir süre geçici olarak yönettiklerini kaydederek, şöyle devam etti:
“14. Yüzyıl ortalarında Anadolu’yu ziyaret eden meşhur seyyah İbn Battuta, gittiği her şehirde karşılaştığı ilk insana şehirde bir Ahi zaviyesi olup olmadığını sormayı alışkanlık haline getirmiş ve gittiği her yerde bir zaviyenin bulunduğu cevabını almıştır. Hemen her yerde Ahiler tarafından karşılanıp misafir edilen İbn Battuta, onlar hakkında övücü sözler söylemekten ve onlara hayır dua etmekten kendini alamaz”
Pabucun dama atılması
Ahilik’te müşterinin velinimet sayıldığı ve aldatılmaması kuralının esas kabul edildiğini anlatan Göksu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ayakkabıcı esnafı için başlayan ve daha sonra yaygınlaştığı anlaşılan ‘pabucun dama atılması’, Ahilik kurumunun tüketiciyi aldatmaya kalkana verdiği emsalsiz bir cezaydı. Hilesi görülen esnafın pabucu Ahi Babası tarafından dama atılır, böylece sadece onun kusuru yüzüne vurulmuş olmaz, topluma da teşhir edilmiş olurdu. Cezanın toplum belleğinde bıraktığı derin izi bu deyimin günümüze kadar bütün canlılığı ile sürüp gelmesinden anlayabiliriz.”
Zaman içinde Ahiliğin çok itibarlı bir kurum haline geldiğini anlatan Göksu, “Devlet adamlarının, hükümdarların bile bu kuruluşa girmeyi şeref saydıklarını” söyledi.