Akdeniz anemisi taşıyıcısı olan çiftlerin evlenmesi durumunda doğan çocuklarının bu hastalığı taşıma riskinin yüzde 25 olduğunu belirten Konya Hospital İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Bölümü Uzmanı Dr. Mehmet Şeker, bu hastalığı taşıyan çiftlerin çocuklarının sağlık durumlarının doğumdan itibaren takip edilmesi gerektiğini belirtti. Akdeniz anemisinin kalıtsal olarak çocuğa geçtiğini fakat tedavi ile önlenebilir bir hastalık olduğunu ifade eden Dr. Şeker, “Akdeniz anemisinin diğer adı ’beta talasemi’dir. Akdeniz anemisi, anne ve babadan kalıtsal olarak çocuklara geçen ve tedavisi ile önlenebilen bir hastalıktır. Türkiye’de yaklaşık 4 bin 500-5 bin arasında talasemi hastası vardır. Beta talasemilerin taşıyıcıları vardır. Türkiye’de 1 milyon 300 bin civarında beta talasemi taşıyıcısı vardır. Bu hastalık kalıtsal olarak geçen bir hastalıktır. Erkek ve kadın taşıyıcı olur ve taşıyıcılar evlendiği zaman çocuklarda talasemi olma oranı yüzde 25’tir. Yüzde 50 taşıyıcı olma oranı, yüzde 25’te sağlam olma olasılığı bulunmaktadır. Evlenen çiftlerden birisi taşıyıcı, diğeri hastalık taşımıyorsa çocuğun taşıyıcı olma olasılığı yüzde 50, sağlam olma durumu da yüzde 50’dir. Taşıyıcılık bir hastalık değildir. Normal hayatınız davam eder, başka hastalığın gelişmesine yol açmaz. Hiç kimsenin endişe etmesine gerek yoktur” dedi.
“TALESEMİ HASTALARI EVLENEBİLİR AMA DOĞUMDAN SONRA ÇOCUK İYİ TAKİP EDİLMELİDİR”
Dr. Şeker, Akdeniz anemisi olan anne ve babaların doğan çocuklarının doğumdan itibaren takip edilmesi gerektiğini kaydederek, “Akdeniz anemisi hastaları evlenebilir ama çocuğun doğumdan sonra iyi takip edilmesi, taşıyıcı olup olmamasına bakılması, hastalık olup olmadığının kesinlikle saptanması gerekir. Çocuk küçük yaşlardan itibaren hasta ise kan takibi, hemogram takibi yapılıp kan düşüklüğü olduğu zaman kan transfüzyonu yapılması lazım. Hemoglobin düzeyinin de 9,5 üzerinde tutulması gerekmektedir. Eğer hemoglobin düzeyi yüksek düzeyde, 9,5’un aşağısında olursa karaciğerde, dalakta büyümeler başlar. Bu da çocuğu etkiler. Genelde hemoglobin 9,5’un altına düştüğü zaman kan nakli vermemiz lazım. Ama kan nakli verilirken bir de hastaya demirde yüklemiş oluyoruz. Bunun da takibi yapılması gerekmektedir. Eğer demir yüklemesi fazlalığı olursa karaciğerde, dalakta, troidde, kalpte depolanır ve sıkıntı çıkartır. O nedenle kan nakli yaptığımız hastaların demir seviyelerini de yakın takip etmemiz gerekiyor. Eğer yükselirse demiri vücuttan atan tedavisi vardır, onları kullanmak lazım. Beslenmede demir oranı yüksek olan yiyeceklerden kaçınılması lazım. Bu nedenle de bir diyetisyenle görüşüp beslenmesi gerekir. Kan nakli tedavisi dışında kemik iliği nakli yapılabilir. Kemik iliği nakli yapıldığı zaman talesemi hastaları son derece bundan fayda görmektedir ve hastalar normal yaşamlarına ikame etmektedirler. Türkiye’de oranı yüzde 2,1 talesemi hastası vardır. Ama bölgeden bölgeye değişmektedir. En yüksek olduğu oran yüzde 13 ile Antalya ve civarıdır. Çukurova, Akdeniz, Ege ve Marmara’da talesemi oranı yüksektir” ifadelerini kullandı.