Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Törenine katıldı. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen törende konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin kültür, sanat ve ilim hayatına katkı sağlayan herkesin bu ülkeye çok büyük hizmet verdiğini belirterek, şunları söyledi:
“Biz bu ödüllerle teşekkürü ziyadesiyle hak eden kültür, sanat ve ilim insanlarımıza, devletimizin ve milletimizin şükranlarını ifade etmeyi amaçlıyoruz. Hiç şüphesiz onların gerçek yeri milletimizin kalbidir, gönlüdür, hafızasıdır. Verdiğimiz ödül sadece bu ahde vefanın tescilidir. Kültür, sanat ve ilim insanlarımızın ülkemize katkıları güvenlikten ekonomiye, sağlıktan spora kadar diğer alanlardaki hizmetlerden daha aşağı görülemez. Kültür-sanat alanında gelişemeyen bir ülkenin gerçek manada bağımsız olabilmesi, en azından bağımsızlığını sürdürebilmesi mümkün değildir. Ülke olarak maalesef bu gerçeği yeteri kadar idrak edemediğimizi kabul etmek mecburiyetindeyiz. Sadece yeni değerler yetiştirme noktasında değil, sahip olduğumuz kıymetleri küresel düzeyde anlatma ve büyük kitlelerin onları tanımalarını, onlardan etkilenmelerini temin etme konusunda da katetmemiz gereken çok mesafe var. Cumhurbaşkanlığı olarak marifet iltifata tabidir sözünden hareketle, hiçbir saplantıya kapılmadan tamamen kültür, sanat ve ilim insanlarımızı taktir ve teşvik amaçlı bu ödülleri veriyoruz. Bu ödüllerin değerlerimizi öncelikle kendi insanlarımıza, onlarla birlikte tüm dünyaya tanıtma konusunda arzu ettiğimiz neticelere vesile olmasını diliyorum.”
Erdoğan, “Bu yılki Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri, edebiyat alanında Mustafa Kutlu’ya, tarih alanında Prof. Dr. Kemal Karpat’a, müzik alanında Prof. Dr. Erol Parlak’a, sinema alanında Şener Şen’e, geleneksel sanatlar alanında Feridun Özgören’e verilmiştir. Bir müzik üniversitesi kurma noktasında da adımlarımızı atalım. Vefa ödülü içinde Ordinaryüs Prof. Dr. Süheyl Ünver belirlenmiştir. Ödül alan kültür, sanat, ilim adamlarımızı tebrik ediyorum. Yaşadığımız coğrafyada 200 yıllık Selçuklu, ardından 600 yıllık Osmanlı ve bir asra yaklaşan Cumhuriyet tecrübeleri ile yaklaşık bin yıllık bir geçmişimiz var. Medeniyet müktesebatımız çok daha geniş coğrafyayı kaplıyor. Aynı şekilde Orta Asya’dan Avrupa’ya kadar uzanan engin bir kültür havzamız söz konusudur. İnsanlığın en kadim yerleşim yerlerinden olan coğrafyamızın da, kendi içinde çok zengin bir geçmişi biliniyor. Millet olarak bu muhteşem tarih, kültür ve medeniyet mirası üzerinde oturuyoruz. Kesintisiz bir beka mücadelesiyle ve farklı arayışlarla geçen son 200 yılımızın bizi götürdüğü veya getirdiği yer, kökü mazide olan ati anlayışıdır” diye konuştu.
“Kültür-Sanat alanında da bana göre yanlış bir stratejiyi tercih ettik”
Kültür, sanat ve ilim denilen unsurların bir anda üretilip bir anda yok edilebilen kıymetler olmadığına dikkat çeken Erdoğan, “Hepsinin arkasında çok eski ve güçlü birikim vardır. Sizin sağlam bir ekonomik, askeri, siyasi gücünüz yoksa; sanatınızı, ilminizi, kültürünüzü yaşatmakta, geliştirmekte, yaygınlaştırmakta zorluk çekersiniz. Bu hakikat hem bedihi hem de popüler kültür-sanat alanları için geçerlidir. Türk Sanat Müziğinizi kaybederken Türkülerinizi muhafaza edemezsiniz. Hat ve tezhip sanatınızı tarihe gömerken; ahşap, bakır, halı, kilim sanatlarınızı yaşatamazsınız. Gerileme başlayınca, çöküş başlayınca hiçbiri bunun dışında kalamaz. Türkiye olarak, Türk milleti olarak böyle bir felaketi kısmen yaşadık, yaşıyoruz. Son 2 asırdır arka arkaya maruz kaldığımız travmalar, bizi beka sorunumuza öylesine odakladı ki diğer hususlara yeteri kadar zaman ayıramadık. Sonuçta yeni devletimizi dışarıdan kurarken pek çok alan gibi kültür-sanat alanında da bana göre yanlış bir stratejiyi tercih ettik. İletişim imkanlarının geliştiği ve yaygınlaştığı bir dönemde, elbette kendimizi bir cam fanusun içine hapsedemeyiz. Karşılıklı etkileşim mutlaka olacaktır ama biz bu etkileşimi tek taraflı yaptık. Diğer alanlarla birlikte kültür-sanatta da sadece üzülerek söylüyorum kopya çektik. Üstelik onları da kötü bir şekilde yaptık. Kendimize ait olanları geliştirmek ve biraz önce ifade ettiğim etkileşimi sağlamak şöyle dursun, mevcuda dahi sahip çıkamadık. Bu sürecin sonunda ise ne özü nede şekli itibariyle dünyaya söyleyecek sözü olmayan bir ülke ve toplum haline dönüşme tehlikesi ile karşı karşıya kaldık. Bu demek değildir ki bugüne kadar hiçbir şey yapılmamıştır. Çok güzel, çok önemli kültür-sanat ürünleri ortaya konmuş, ilmi faaliyetler gerçekleştirilmiştir. Bunların hepsi çok sınırlı bir alanda kalmış, bırakınız dünyayı, kendi toplumumuza dahi ulaşmakta zorlanmıştır” ifadelerini kullandı.
“Hayatın dinamizmi hiçbir alanı boş bırakmıyor” diyerek sözlerini sürdüren Erdoğan, “Siz kendi mimarinize sahip çıkmazsanız, bu yönde bir vizyon ortaya koymazsanız; kendinizi gecekondulara, çirkin betonarme binalara, son dönemlerde olduğu gibi modern görünümlü çelik ve cam yığınlarına mahkum olmuş bulursunuz. Bunları konuştuğumuz kişilerin bize karşı tezleri inanın bizleri öyle yoruyor ki artık illallah der noktasına geliyorsunuz. Çünkü tek şey para para para. Siz kendi edebiyatınızı, sinemanızı, müziğinizi üretecek zemini inşa edemezseniz, bireysel gayretlerle sınırlı kurumsallaşamamış dar bir alana sıkışıp kalmış bir kültür-sanat ikliminin ötesine geçemezsiniz. Bu acı gerçekler başımızı çevirdiğimiz her yerde tüm çıplaklığıyla karşımıza çıkıyor” açıklamasında bulundu.
“Kültür-Sanatla tahkim edilmemiş bir kalkınmanın bizi götüreceği yer zevksizliktir, karanlıktır”
Türkiye’nin geçtiğimiz 14 yılının altyapıdan ekonomiye, dış politikadan sağlığa kadar pek çok alanda tarihi başarı hikâyeleriyle dolu olduğunu kaydeden Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Mutlaka eksikler vardır. Hayata geçirilen projeler, elde edilen neticeler gurur vericidir. Sadece 2 alanda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamamış olmaktan dolayı üzgünüm. Bunlardan biri eğitim diğeri ise kültür-sanattır. Önümüzdeki dönem, bu iki alanı önceliklerimizin en başına çıkartmak mecburiyetinde olduğumuza inanıyorum. Eğitim ile kalıcı hale getirilmemiş, kültür-sanatla tahkim edilmemiş bir kalkınmanın bizi götüreceği yer zevksizliktir, karanlıktır. Bunun sancılarını her alanda yaşıyoruz. Ödül tevdi edeceğimiz kültür, sanat, ilim insanlarımızın her biri, ülkemiz için böyle bir anlama sahiptir. Kendi alanlarında çok önemli başarılara imza atmış bu değerlerimiz, gelecek nesiller için birer kutup yıldızıdır, birer rehberdir.”